30 Ağustos 2012 Perşembe

hand in hand

biraz önce yeni bir marka ile tanıştım.kendileri şeker gibi sabunlar.ambalaj üzerindeki ilustrasyonlar ve tanıtım için çekilmiş fotoğraflar son derece profesyonel ..paketler harika peki ya sabunlar derseniz onlar
daha da harika özellikle lavanta..mis tavsiye edilir

I just met some new brand. These' re soaps like candy..!and the packaging details illustrations and pr photos are amazing arty work.ıf you ask me the soaps? I 'll tell you,, great. especially lavender..must try

                                                              http://handinhandsoap.com/










27 Ağustos 2012 Pazartesi

Shay Aaron..yummy

Loving these delightful,fun packaged gourmet miniature from Shay Aaron. He's from Israel has made his art out of creating these magnificently tiny things.All hand crafted and look enough for eat . Most beautiful stunning miniature food sculptures ever!.Here's a selection of well-made designs , I couldn't picked.
buy the way I think these are amazing gifts for experts. Enjoy!

Size göstermek istediğim müthiş minyatür yemek heykelleri yapan bir sanatçı Shay Aaron.Kendisi İsrayilli bir sanatçı ve sanatı şimdiye kadar gördüğüm en iyi örneklerden gerçekten.o kadar gerçeklerki yemek istiyorsunuz .ayrıntılar ve boyutları inanılmaz hangisi daha güzel seçemedim..hediye almayı seven işin uzmanları için harika bir hediye bence.keyfini çıkarın..

http://www.etsy.com/shop/shayaaron?ref=search_shop_redirect











15 Ağustos 2012 Çarşamba

organik dünya

geçen hafta tatilde palmiyeler gölgesinde yeşil ve serin çimler üzerinde uzanmış el yapımı limonatanın gerçekten ev yapımı ve en az benim evde yaptığım kadar başarılı olduğunu düşünürken , atletizmde 1500 mt finalini izlerken duygulandığım ve tüğlerimin ürperdiği kadar beni etkileyen bir yazı düştü mail olarak telefonuma.bu kadar organik imge arasında telefon ve mail nereden çıktı demeyin o kadar da olsun!gazete okuyup mail takip etmek mecburi benim işim için .ancak gazeteyi i-pad den okumuyorum..Evde yaptığım limonatanın limonları Nazilliden geliyor.2 ay önce keşfettiğim İpek hanımın çiftliğinden çook zamandır görmediğim kadar açık sarı ve sulu limonlar özlediğimiz gibi.
tabi bununla beraber anlatamayacağım kadar çok güzel sebze - meyve - bakliyat
domatesleri bir görseniz fotoğraf çekmek isteği uyandırır.İzmirden tertemiz güzelce paketlenmiş bir şekilde kapıya geliyor koli ile ne isterseniz Ayhan Sicimoğlu nun teknede yaptığı yemeklerde kullandığı sebzeler gibi herbiri resimsel. denemenizi tavsiye ederim .. ve şimdi o ünlü yazıyı paylaşıyorum sizinle
ya sevinin ben bunları yapmıyorum diye-ya da düşünün..


http://www.ipekhanim.com/
...........


Kasaptan et alıp ekmek içi, karabiber, tuz, soğan ve yumurta sarısı ile yoğurarak beş dakikada köfte hazırlayabilirdiniz. Sistem, ''Gerek yok'' dedi ''değerli vaktinizi harcamaya.'' ''Reyonlarımıza gelin ve çalışan, modern kadının kurtarıcısı hazır köftelerden birkaç kutu satın alın.'' 
Yok, tadını beğenmediniz mi? Tamam, kendiniz alın eti... Ama en azından şu yan reyondaki hazır köfte harcını kullanın. 
Kuru ekmekleri rondoya atıp pırıl pırıl galeta unu hazırlayabilecektiniz, gerek kalmadı. Hazır galeta unları çıkıverdi önünüze. 
Mercimek çorbası kalktı sofralardan, hazır çorbalar girdi. Sütlaç gitti, puding geldi. Limonata demode oldu, asitli içecekler doldurdu dolaplarınızı. Sonra limonata birden yeniden moda oldu, ama sistem sizin için hazırlayınca oldu. 
Yumurta, şeker, un ve süt çırpmaya mı üşenildi ne oldu bilmiyorum ama, hazır pasta tabalarına alışıverdi herkes. Hazır kremalar sizi üç buçuk dakikalık büyük külfetlerden kurtardı. 
''Zamanım işime de yeter, çocuklarıma da yeter; senede iki haftasonu kendi reçelimi, turşumu, salçamı hazırlamaya da yeter.'' diyen annelere deli gözüyle bakıldı. Okula giden çocuğunun beslenme çantasına kremalı bisküvi koyan, havuz başında o çocuğun eline para sıkıştırıp dondurmaya benzeyen, dondurma ile alakası olmayan ürünler aldıran anneler normalden sayıldı. Ne büyük rahatlıktı... ''Aman o kadar da olsun canım'' dı... İyi de hangi ara geldi bu tuhaf ürünlere güven, kimse sormadı. Çarklar döndü, sistem işledi... 
Devasa bir para, devasa bir ticaretti... Büyüdü, dar geldi pazar. Sadece reklamlar yeterli oluyordu. Ürün çoğaldı, pazar sabit kaldı. Haliyle klasik yöntemler yetmez oldu. 
Aslında hiç ihtiyacınız olmayan bir ürünü, sanki onsuz yaşayamazsınız gibi size sunmak... Yeni çağın pazarlama anlayışı bu. 
''O boyalı yoğurdu yemezse çocuğunuz güdük kalır'' dediler. Bizim anneler yemediler. Baktılar tutmadı, güvenilir isimler reklamlara çıktı, yeni çağın ''sosyalleşmiş'' medyasında gerilla savaşı başlatıldı. Sonuçta anneler bir şekilde inandırıldı. Gerçekten bilinçli olan ve ısrarla karşısında duran anneler ise toplum baskısı ile karşı karşıya kaldı. Çocuğunuza boyalı yoğurt yedirmediğinizi gören komşunuz, sizi şöyle bir süzüp ne kadar acımasız bir anne olduğunuzu mırıldandı. 
İftar sofranızda, akşam yemeğinizde, bidon boy asitli içecek yoksa mutluluk haram size. O mutlu aile tablosu... Anne, baba, dede, çocuk... Gülümseyen yüzler, sıcak sohbetler... Hani sanki ayran içseniz kös kös oturup birbirinizi seyredecekmişsiniz de bu meşrubatı alınca mutluluk güneş gibi doğacakmış salonunuzda. Ne bileyim, böyle acayip bir şey...
Şimdi tüm bu oyunlar, tüm bu fırtınalar bir bardak suda kopuyor. Damacana sular ''tü kaka'' şeklinde, medyada çatır çatır alaşağı ediliyor. Üç kuruşluk, zaten başında ruhsat verilmesi abes olan rezil tesisler ile pırıl pırıl suları size getiren firmalar aynı kefede lekeleniyor. 
Ben ambalajlı su sektöründen çıkalı beş sene oldu. Bir menfaatim yok. Hatta o gruptan olan ya da kalan bir dostum da kalmadı. Tek başıma girdiğim, tek başıma başardığım, tek başıma çıktığım bir işti. Bitti. 
Ama şimdi yapılanları görünce, okuyunca bundan sonra neler olacağını anlıyorum. 
Diyelim kendi halinde kurulmuş, pırıl pırıl ama öyle pek de devasa olmayan bir işletmeniz var. Suyu da çok kaliteli... Tüm ''büyüklerin'' gözü sizde. Devrilseniz, hemen tesisi üç otuz paraya kapacaklar. Aşama aşama devirme planını uyguluyorlar. Büyük şehirlerde çok satan, madalyalı, ödüllü mödüllü büyük su firmalarının bu güzel kaynakları alıp ''Exclusive'' olarak kendi portföylerine ekleyecekleri belli oldu bana göre. 
Yıllar yıllar önce dev bir şirket, arıtma su işine girdi. Koca bir fabrika kuruldu, koca koca cihazlar geldi. Suyun sertliği, Magnezyum, Kalsiyum vb. değerleri güzelce ayarlandı. Şık mı şık şişeler ve su dolapları ile satış başladı. Ne var ki bir sorun vardı: Tüketici o kadar da salak değildi. Ütü suyunun ta kendisi olan bu tuhaf şeyi, hiç kimse alıp kafasına dikmedi. Satılması için perakendecilere baskı yaptı bu kez firma. Ürün gamında deli gibi satan başka içecekler vardı. Gitti restoranlara, marketlere, benzin istasyonlarına... ''Eğer'' dedi, ''benim içeceklerimi bulundurmak istiyorsanız, kapınızdan içeri sokabileceğiniz tek su markası da benimki olacak.''.  Bir yandan da ''Doğal Kaynak Suları Bakteri Yuvası'' haberleri döndü durdu medyada o dönem, firma eh işte... Başarılı oldu gibi iki yıl kadar. İki yıl boyunca pek çoğunuzun karnı şişmiştir o ütü suyundan, hatırlarsınız. :) 
Ama işte yine olmadı. Tüketici baskısı, en büyük şirketleri bile dize getirir. Bakterili kaynak suyu haberleri fos çıktı, tüketiciye ütü suyu içmekten gına geldi, satışlar yine durma noktasına indi. O firma, daha fazla dayanamayıp gitti, nitelikli bir doğal kaynak suyu buldu. Tesisi ve kaynakları dudak uçuklatıcı bir para ile satın aldı. Şimdi her yerde bunu satıyor. 
Şu anda ortalıktaki karmaşa, bu ve bunun gibi büyük firmaların genişleme operasyonundan başka şey değil. ''Yakındır, olacak'' denilen su savaşları başladı bile. Alışın, çünkü insan eliyle yaratılamayacak en yaşamsal ihtiyaç o... 
Ben alaylıyım, olanı biteni bildiğimce anlatırım. Derseniz ki ''Bu işin mektebinden de açıklamaya ihtiyacımız var...'' Şu linkten, değerli hocamın görüşlerini okuyabilirsiniz. : Damacana Sular ile Ilgili Bilgilendirme
Su işinde yapılanlar, Organik Tarım meselesinde de yapıldı. Anadolu'da kuşaklar boyunca çiftçinin kendi mahsulünden aldığı, ektiği tohumun nesi vardı..? Hiç ama hiçbir şeyi. Ama düzen doğal haliyle işlerse, bu işten kendine pazar yaratmak isteyenler, para arayanlar nasıl nemalanacaktı? E kolay... ''Hepiniz öleceksiniz'' yaygarası koparıldı. Bir yandan da Anadolu'nun her yanında çiftçinin elinden tohumlar alındı. Yurtdışına çıkarıldı. Tereciye tere satılacaktı, üstelik bu iki ayrı koldan yapılacaktı. 
Tohum almak, tohum satmak yasaklandı önce. Dolmalık biber dikeceksiniz ve Balıkesir'den geçerken bir tarlanın ürününü çok mu beğendiniz? ''Dayı bunun tohumu var mı sende? Aldın mı? Satabilir misin bize?'' diyemezsiniz. Alan da suçludur, satan da... İlla ki sisteme para ödeyeceksiniz. Tohumculuk hakkındaki kanunları araştırın Google'da.
İki sene önce, Adanalı bir polis ile ahbap olduk burada. Kayınbiraderi Adana karpuzunun gerçek tohumlarına sahipmiş. Telefonunu aldık, aradık, karpuz çekirdeği istedik. Kendimiz için dikeceğimiz, altı üstü 300 karpuz çekirdeğini posta ile, kargo ile yollamaktan korktu adamcağız. En sonunda yalvar yakar, Adana otogarından kalkan bir otobüsün muavinine açıktan vermeye ikna ettik. İzmir otogarında uyuşturucu kaçakçısı gibi tohumları alıp getirdik, ektik. Bugün hala bu karpuzları yiyoruz biz. :) Tüketiciye de ZN_tdV6, ERKENCİ-3 gibi acayip acayip isimli tohumlardan çıkan karpuzlar sunuluyor dört yanda. 
Yine de güzel gelişmeler var. Greenpeace büyük bir kamuoyu oluşturmak için elinden geleni yapıyor. Yetkili makamlar üzerinde baskı kuruyor. Kanunun bazı maddeleri iptal ediliyor artık. Bunlar iyi şeyler. :) 
Ama derseniz ki şu Tohum Takas Şenlikleri falan..? Onlar göz boyamadan başka şey değil. Tohumlar şenlik havasında takas ediliyor da kim dikiyor..? Ben hiç görmedim. Kendilerine müşteri, basında bir yer, belediyelerin pazar yerlerinde boş tezgah arayanlardan başka kimse yok oralarda. Dostlar alış-verişte görsün... Büyük şehirlerden kalkıp gelen, bu işi gerçekten seven birkaç permakültürcü dışında herkes gülüyor o işlere. Bir sapta yirmi karpuz alan adam, bir sapta üç karpuza razı olur mu hiç sizi düşünüp..? 
Birinci koldan GDO'lu tohumlar girer; ikinci koldan, aynı kaynaktan ''Organik Tohumlar'' pazarlanır. Allanır, pullanır, üç beş dernek kurulan pazarlardan iyice bir nemalanır, sertifikalar satılır, bilinçlenmeye çalışan tüketici güzelce aldatılır. 
Hiç durup iyice düşündünüz mü..? Okuyun: Organik Tarım Doğal Tarım mıdır? 
                                                                        Pınar Kaftancıoğlu

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Mikael Schulz

Mikael Schulz dan enfes bir yaz çekimi,,Woman Magazine için temmuz 2012 de yapılmış bir çekim ve model yine enfes Vanessa Lorenzo.uyum renkler ambians ve manifesto olağanüstü..

here's the post images from photographer Mikael Schulz ,,Amazing summer photos I love..Beautiful colors and natures for Woman Magazine July 2012 with Vanessa Lorenzo







tatilden